2019, Mart
Hem profesyonel hem de özel hayatımda yenilikleri keşfetmek ve üretmek üzerine tutkulu biriyim. Hayatta iyi yaptığım birkaç şey varsa onlar, hayal etmek, planlamak ve uygulamak olabilir. Ve bir de “hata yapmak”.
Eğer sıkça hayal ediyor, plan yapıyor ve uygulamaya geçiriyorsanız hata yapmama ihtimaliniz olamaz. Aynı cümleyi şöyle de söyleyebiliriz: Hata yapmazsanız, büyük ihtimalle hayal edemiyor, ortaya bir plan ve sonucunda bir aksiyon çıkaramıyorsunuzdur.
Hal böyle ise, her akşam sofraya ne konduysa onunla karnınızı doyurmaya devam edersiniz. Sofraya yemek konduğu sürece ya da siz konan yemeği beğendiğiniz sürece sorun yok. Ama hayat muhtemelen bu kadar basit değil ya da gelecekte olmayacak.
IKEA, bildiğiniz gibi global olarak yaygın ve gerek çalışan sayısı gerekse satış cirosu ile dünyadaki büyük firmalar arasında yer alıyor. 50 ülkede, 420’nin üzerinde mağazası var, geçen sene global cirosu 39 milyar euro. Türkiye’de ise 7 mağazası, 2 sipariş ve teslim noktası ve internet mağazası ile 2005’ten bu yana başarıyla faaliyet gösteriyor. Büyük firmalarının başarılı olma sebeplerini dikkatle incelediğinizde, sattığı ürün gamı, açtığı mağazalar ya da kullandığı teknolojilerin sadece bir araç olduğunu, başarıda kurum kültürünün esas olduğunu keşfedersiniz.
IKEA’nın kurucusundan biraz bahsetmek istiyorum size. Benim ve daha binlerce insanın ilham aldığı değerli bir girişimci. Geçtiğimiz sene hayatını kaybeden IKEA’nın kurucusu Ingvar Kamprad, etrafına verdiği değerli tavsiyelerden biri de hata yapmaktı. Bu konuda birçok söylemi vardır.
En değerlisi “Bir mobilya satıcısının vasiyeti” adlı yazısıdır. Orada şöyle der:
"Sadece uyuyan birisi hata yapmaz. Hata yapmak aktif olduğunuzun, hayatta olduğunuzun bir göstergesidir. Hedefleriniz varsa onlar için durmadan karar almalı, sorumluluk almalı ve ilerlemelisiniz, bunun için de sürekli olarak hata yapma korkunuzu yenmeniz gerekebilir. "
Peki hata yapmaktan korkmak normal midir, neden korkarız hata yapmaktan? Evet, elbette son derece normaldir. Hem kendi hayatımda hem de birlikte çalıştığım kişileri gözlemlediğimde edindiğim bir çıkarım var. Hata yapmaktan korkmanın üç belirgin kaynağı olduğunu düşünüyorum.
Birincisi; kişi konu hakkında bilgi eksiği içinde olabilir. Bu sebeple riskleri analiz edemiyordur. Bu noktada farkındalık çok önemlidir. Çünkü ne yazıkki bazen konu hakkında bilgi sahibi olmadığınızı fark etmemiş ve sadece korkunuzla diyalogda kalakalmış olabilirsiniz.
Bir örnekle bu konuya hayat verelim. Diyelim ki yeni birisiyle tanıştınız. Ona karşı hisleriniz var. Aşkınız henüz platonik aşamada. Onun hakkında ismi dışında pek fazla bir şey bilmiyorsunuz. Korkuyorsunuz, aslında korkunuzun temeli ona hislerinizi açma ile ilgili olmayabilir. Nasıl açılmalıyım, açıldım diyelim acaba doğru kişi mi gibi sorular sizi aksiyona geçmenizle ilgili durduruyor olabilir. Yani hata yapma özgürlüğünüzü kullanamıyorsunuz. Çünkü bilgi eksiğiniz var. Belki adı dışında bu kişinin karakteristik özelliklerini bilseniz, geçmişi, geleceğe bakışı gibi bir çok konuda onunla ilgili görüşünüz oluşmuş olsa korkunuzla başbaşa kalmayacak, alacağınız riskleri analiz edebileceksiniz.
Bilgiye bir de içgörü boyutundan bakmanızı isterim. Bu da biraz teknik bilgi, biraz tecrübe ile oluşan bir kavram bildiğiniz üzere. Ebeveyn olmak buna iyi bir örnektir. İlk kez ebeveyn olduğunda kişilerin bebeğe nasıl bakacakları hakkında hiçbir bilgileri ve tecrübeleri yoktur. Gerçi günümüzde internetten buldukları herşeyi okuyarak ve deneyimli whatsapp grupları gibi kaynakları kullanarak "bilgi" sahibi olan ebeveynler de var ama nihayetinde, bebeği kucağına aldığında ne anne ne de baba içgörü sahibi değildir. Bu yüzden de büyük olasılıkla hata yapmaktan çok korkar. Ben ilk çocuğumu kucağıma aldığımda ağzımdan ilk dökülen kelimeler, “Şimdi ben ne yapacağım?” olmuştu. Çünkü bilgi eksiğim vardı, riskleri analiz edemiyordum, muhtemelen aslında söylemek istediğim; “hata yapacağım ve bundan çok korkuyorum” demekti. Zamanla okuduklarımız ve dinlediklerimizle oluşan teknik bilgi, çocuğu 7/24 takip ederek ve gözlemleyerek oluşan bir içgörüye dönüşür. Ebeveynlik rolü hata yapabilme özgürlüğünü sıkça kullanmaya iyi bir örnek olur. Bir anne, çocuğumun yeterince büyüdüğüne inanıyorum, artık çorbasını kendi içebilir diyerek sorumluluk alır. Ya da artık kendi başına otobüse binebilirsin, meslek tercihi yaparken yorum verir. Ve bir sürü örnek çoğaltabiliriz. Aslında anne ne doktordur, ne risk analisti ne de bir rehber öğretmen. Ama rolü gereği zaman içinde bilgisi ve içgörüsü oluşmuştur, risk alır, pozitif düşünür ve ekibine yani çocuğuna güvenir.
Bunu tamamen farklı sektörlerde C seviye görev yapabilen kişilere de uyarlayabilirsiniz. Örneğin, IKEA Globalde CDO olarak görev yapan Barbara Martin Coppola, perakende tecrübesi olmayan ancak digital ajanslarda, google ve youtube gibi firmalarda tecrübe sahibi bir yöneticidir. Barbara'nın dijital alanlardaki içgörüsünü IKEA’ya getireceğine inanılmaktadır.
Kıssadan hisse; okul hayatınızda, ilişkilerinizde ve daha sonra iş hayatınızda hata yapabilmek için önce konu hakkında bilgi ve içgörü sahibi olmaya çalışmanız önemlidir. Ya da tersten söyleyelim, bilgi veya içgörü sahibi olduğunuz konularda korkularınızla konuşakalmayın. Risk alın, ilerleyin, hata yapın, düzeltin, tekrar ilerleyin. Hedefinize giden yolda okuyacaklarınızdan çok yapacağınız hatalardan daha fazla bilgi alacak ve zamanla içgörünüz oluşacaktır. Böylece çarklar dönmeye başlayacak.
İkincisi; kişi konu hakkında motive olmayabilir. "Şimdi risk alıcam, insiyatif kullanıcam, sonra hata olacak amannn, sorumlusu ben olacağım.. kim şimdi onunla uğraşacak." Bu aslında pasif bir korkudur. Peki motive kişi ne diyordur aynı sırada; "Evet hata yapabilirim ki aslında bence hata yapmayacağım ama diyelim ki yaptım, eğer insiyatif almazsam o çok istediğim şeye, hedefime ulaşamayacağım."
İlkokul yaşı çocuklar buna harika bir örnektir. Etrafınızda varsa, şu söylem tanıdık gelebilir. “Yaparım ne olacak ki” o her ne ise çok istediği şey onun için herşeyi yapmaya hazır olmak. Peki siz bir şeyi hala çocukluğunuzdaki kadar çok istiyor musunuz? O rüyalarınızı süsleyen, düşündükçe size kendinizi iyi hissettiren hedefleriniz var ya; “yazar olmak istiyorum” “ekonomist olacağım.” “yatırım danışmanı olacağım.” “kendi işimi kuracağım.” Daha bir sürüsü. Peki o hedefe ulaşmayı, çocukken paten kaymayı öğrenmeyi istediğiniz kadar istiyor musunuz? Cevabınız "evet" ise, peki motivasyonunuzun farkında mısınz? Yani bu farkındalıkla mı ilerliyorsunuz yoksa bu çölde Leylasını arayan Mecnun arzuları içinde misiniz? Eğer motivasyonunuz varsa ve siz bunun farkındaysanız kendiliğinden hayal etme, planlama ve aksiyona geçme fazları gelecektir. Bu noktada itiraf edelim, aksiyona geçmek, en zor olandır. Ama bir kez aksiyona geçtikten sonra biraz önce de belirttiğim gibi çarklar dönmeye başlar:
Hata yap-öğren-düzelt-ilerle.
Eminim fark ediliyor, yazılarımda çocukluktan örnekler vermeyi çok seviyorum, çünkü insanoğlunun fabrika ayarları bir harika! O zaman kendimizle ilgili farkettiğimiz alanlarda bu ayarlara geri dönmeyi başarabiliriz. Örneğin, hata yapmaktan mı korkuyorsunuz, biraz kıskanç mısınız, kendinize güveniniz mi yok, fazla mı alıngansınız? Her ne ise kendinizle ilgili fark ettiğiniz şey, inanın fabrika ayarlarınız böyle değildi. O halde en az birini seçip bu ayarlara dönmeyi deneyebilirsiniz. Unutmayın! Geçmişte düşmekten korkmadan yürümeyi öğrendiğinize göre siz herşeyi yapabilirsiniz.
Hata yapmaktan, risk alarak ilerlemekten bizi alıkoyan belki de en önemlisini sona sakladım:
Her çeşit korkunun olduğu gibi hata yapma korkumuzun temeli de önceki deneyimlerimiz, çocukluk, ilk gençlik yılları veya iş hayatındaki biriktirdiğiniz ilk deneyimler olabilir. Yani üçüncüsü, olumsuz tecrübelerimiz:
Martin Seligman’ı daha önce duyanlarınız var mı bilmiyorum. Amerikalı, pozitif psikoloji üzerine uzman ve öğrenilmiş çaresizlik kavramını ortaya atan davranış bilimci. 3 grup köpek üzerinde yapılan bir araştırması var. 1960’larda yapılmış bir araştırma. Her grup köpeği birer kafese koyuyorlar ve belirli zamanlarda hafif elektroşok veriyorlar. Birinci grupta, kafesin kapısı açık, istedikleri zaman çıkıyorlar. İkinci grupta köpekler için kafeste köpeklere hafif elektrik şok verildiğinde, yerde bir manevra var, köpek ona basınca, şok kesiliyor ve kapı açılıyor. Tabi bu grup hızlıca öğreniyor, şok gelince manevraya basması gerektiğini. Üçüncü gruptaki köpeklere de şok veriliyor ama köpekler ne yaparsa yapsın şok durmuyor ve kapı açılmıyor. Deney ise şöyle; açıklık bir alanda, kafeste değil, köpekleri bırakıyorlar ve aynı şoku uyguluyorlar. Birinci gruptakiler tahmin edeceğiniz gibi direkt yürüyor yoluna devam ediyor. İkinci gruptakiler basacak bir şey arıyorlar, bir taş denk geliyor, basıp ilerliyorlar. Üçüncü gruptakiler ise ne yapıyor, şok verildiği anda oldukları yerde kalakalıyor, çaresizlik içinde şokun bitmesini bekliyor, açıklık alanda olmalarına rağmen yürüyüp gitmeye cesaret edemiyor. Bizler de hepimiz iş veya özel hayatımızda bu tip durumlara maruz bırakılmış olabiliriz.Peki biraz düşünür müsünüz kendi hayatınızda size benzer şeyler yaparak ilerlemenize engel olanlar, yapmak istediğiniz şeyin sizin için veya işiniz için doğru olmadığını söyleyenler var mı? Eğer varsa siz böyle anlarda ne yapıyorsunuz? Bu tip durumları biriktirdiğinizi ve başka karar noktalarında sizi etkilediğini düşünüyor musunuz?
Kendi hayatımdan bir örnek vermek istiyorum. Lise ikinci sınıftaydım. İş hayatı ile ilgili çok heyecanlı ve meraklıydım. Okul hemen bitmeli ve ben hemen çalışmaya başlamalıydım. Okurken çalışmayı deneyimlemeyi çok istiyordum. O yaz ailemi ikna ettim ve bir aylığına evimize yakın bir McDonald’s restoranında işe girdim. Çok sert mizaçlı, yöneticilik stili yol göstermek ile değil, emir vermekle olan bir müdürümüz vardı: Mukaddes Hanım. İşe girdiğim ilk günden itibaren onunla bir araya gelmekten azami kaçınıyordum. Çok korkuyordum çünkü hata yapmış olabilirim ve bana bağırıp kızabilirdi. Bir ayın sonunda ara yönetici ve Mukaddes Hanım yanımda şiddetli bir tartışma yaptılar. Müdür, “ne demek buzlar sayılmadı? Kaç defa söyleyeceğim, sayım günü her şey sayılır. Ne diyeceğiz bir genel müdürlüğe” benzeri bir sürü şeyi bağırarak söylüyordu. “Saysın işte” dedi beni göstererek ve gitti. Ara yönetici epey üzgün bir şekilde, bana bir çöp poşeti elime de plastik eldiven verdi ve dev çöp kovasının içindeki buzları saymamı istedi. Sorgulamadım, buz saymak?? Onun yerine öğrenilmiş çaresizliğim devreye giriverdi ve komut verildiğinde uygulanmalı idi. Dakikalarca buz saydım. Ta ki tüm ekip yanımda “şaka yaptık” diye seslenene kadar. Herkes kahkahalarla gülüyordu, Mukaddes Hanım bile. Yani, hayatımız boyunca olumlu ve olumsuz bir çok tecrübe biriktiriyoruz bellekte. Farkında olmadan bunları kullanıyor ve kullandıkça etkilerini her seferinde güçlendiriyoruz. Olumlu olanları güçlendirmek ne harika ama olumsuz tecrübelerinizin sizi korkutmasına izin vermeyin. Her defası yeni bir denemedir.
Hata yapın- öğrenin-düzeltin ve ilerleyin.
Yazımın başında yer verdiğim Ingvar Kamprad’ın bir başka güzel sözü ile toparlamak istiyorum. En tehlikeli zehir “başardım” düşüncesidir. Panzehiri ise her akşam yattığında yarın neyi daha iyi yapabilirim diye düşünebilmektir.
Hepinize bolca hata yapmanıza imkan verecek sağlıklı, uzun ömürler diliyorum.
Comments